İnsanın yaratılış gayesi Allah’a kulluktur. Bu kulluk, sadece belli ritüellerle sınırlı değil; aynı zamanda gönülden bir teslimiyet, ihlasla yapılan ibadetlerle bir yakınlık kurma çabasıdır. Bu hakikati en güzel şekilde ortaya koyan metinlerden biri, Ebû Hureyre (radıyallahu anh) tarafından rivayet edilen şu kudsî hadistir:
“Her kim samimi olarak farz ve nafile ibadetleriyle bana yaklaşan dostuma düşmanlık ederse, ben de ona karşı harp ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeylerin benim katımda en sevimli olanı farz kıldığım ibadetlerdir. Kulum nafile ibadetleriyle de devamlı bana yaklaşır da ben de onu severim. Onu sevdiğim vakit; onun işiten kulağı, gören gözü ve tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Bana sığınırsa onu korurum.”
(Buhârî, Rikâk 38)
Bu hadis, insanın manevî terakkisini anlatan bir yol haritası gibidir. Farzlarla başlayan, nafilelerle derinleşen bu yolculuk, sonunda Allah’ın sevgisine ve dostluğuna mazhar olmakla neticelenir.
1. Farz İbadetler: Yakınlığın Temel Taşları
Hadiste geçen “Benim katımda en sevimli olanı farz kıldığım ibadetlerdir” ifadesi, kulluğun temellerinin asla ihmal edilmemesi gerektiğini vurgular. Kur’an’da Rabbimiz şöyle buyurur:
“Cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.”
(Zâriyât, 51/56)
Farz ibadetler (namaz, oruç, zekât, hac vb.), insanın Allah ile bağ kurmasında ilk adımdır. Bu ibadetler, sadece yükümlülük değil; aynı zamanda Allah’ın sevgi ve dostluğuna ulaşmak için gereken ilk kapıdır. İmam Gazâlî bu noktada şöyle der:
“Farz ibadetleri ihmal edenin, nafilelerle Allah’a yaklaşması mümkün değildir. Evvela temeli sağlam atmak gerekir.”
2. Nafile İbadetler: Sevgiye Giden Derin Yol
Nafile ibadetler, Allah’a olan muhabbetin göstergesidir. Gönülden yapılan, fazladan sarf edilen her çaba, kulun Rabbi’ne olan samimiyetini ve aşkını ifade eder. Bu yüzden hadis şöyle devam eder:
“Kulum nafile ibadetleriyle de devamlı bana yaklaşır da ben de onu severim.”
Kur’an’da da Allah’ın sevdiği kullar tarif edilirken, onların ekstra gayretlerinden, sabırlarından ve güzel ahlaklarından bahsedilir:
“Şüphesiz Allah, çokça tevbe edenleri ve çokça temizlenenleri sever.”
(Bakara, 2/222)
İbn Ataullah El-İskenderî şöyle der:
“Ameller arasında seni Allah’a en çok yaklaştıran, ihlasla yapılan ameldir. Nafilelerin hakikati budur: Allah için fazladan yapılan bir yakınlaşma arzusu.”
3. Allah’ın Sevgisi: İlâhî Himaye ve Lütuf
Kul, Allah’ın sevgisine mazhar olunca, bu sevgi sadece kalbî bir bağla sınırlı kalmaz. Allah, kulunun hayatına adeta tecelli eder:
“Onu sevdiğim vakit; onun işiten kulağı, gören gözü ve tutan eli, yürüyen ayağı olurum.”
Bu, kulun Allah’ın rızasına uygun işler yapmaya başlamasıdır. Artık kul, sadece kendine ait bir güçle değil; Allah’ın yardım, nur ve hidayetiyle hareket eder. Tasavvufta buna “fenâ fi’llah” (Allah’ta yok oluş) hâli denir. Hâris el-Muhâsibî şöyle anlatır:
“Allah’ın sevgisine erişen kulun kalbi, başka sevgilerden sıyrılır. Artık onun kalbi de fiilleri de Allah içindir.”
4. İlâhî Koruma: Allah’ın Himayesi Altında Yaşamak
Hadis, kulun ulaştığı bu makamı şöyle taçlandırır:
“Bana sığınırsa onu korurum.”
Bu ifade, Allah’a gerçek teslimiyetin sonucudur. Allah’ın dostluğuna eren kul, artık O’nun koruması altındadır. Kur’an bu hakikati şöyle beyan eder:
“Şüphesiz Allah, iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır.”
(Bakara, 2/257)
Sonuç: Allah’a Yaklaşmanın Yol Haritası
Bu hadis, bize Allah’a nasıl yaklaşacağımızı öğreten derin ve şefkatli bir çağrıdır. Farzlarla sağlam temeller atmak, nafilelerle derinleşmek ve sonunda Allah’ın sevgisine ulaşmak… Bu yolda yürüyen kul, ilâhî himaye ve hidayetle yolda kalmaz, karanlıklarda kaybolmaz.
İmam Rabbânî der ki:
“Kulluğun en yüce derecesi, ibadetin sadece Allah için yapıldığı ve Allah’ın sevgisinin her şeyin önüne geçtiği makamdır.”
Bu kudsî hadis, yalnızca bir bilgilendirme değil, aynı zamanda bir davettir: Allah’a dost olmak için samimi bir yolculuğa çıkma çağrısı…
Kaynaklar:
- Buhârî, Rikâk 38
- Kur’an-ı Kerîm: Zâriyât 56, Bakara 222-257
- İmam Gazâlî, İhyâ-u Ulûmiddîn
- İbn Ataullah El-İskenderî, Hikem
- İmam Rabbânî, Mektûbât
- Hâris el-Muhâsibî, er-Riâye

