“Ve’zkur isme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ.”
“Rabbinin adını zikret ve tüm gönlünle yalnız O’na yönel.”
(Müzzemmil Suresi, 8. Ayet)
Giriş
Dünya hayatı, gelip geçici heveslerin, fâni ümitlerin ve sahte desteklerin arasında savrulan bir kalabalıktır. Bu kalabalık içinde insanın ruhu, hakikati arar; kalbi ise tek bir limana sığınmak ister: Allah. Müzzemmil Suresi’nin bu ayeti, mümini kalbî bağımlılıklardan özgürleştirip, Allah’a tam bir teveccühle yönelmeye çağırır. Bu çağrı, sadece namazda değil, bütün bir hayatta geçerli olan bir kulluk çağrısıdır.
1. “Rabbinin Adını Zikret” – Zikir Ne Demektir?
Ayetteki “Ve’zkur isme rabbike” emri, sadece dil ile yapılan bir tesbihi değil; kalple, bedenle, zihinle Allah’ı sürekli hatırda tutmayı emreder.
Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurur:
“Dilleriniz daima Allah’ı zikretsin.”
(Tirmizî, Deavât 9)
Zikir, sadece “Subhânallah” demek değildir. Asıl zikir, gafletten kurtulup, daima Allah’ın huzurunda olduğunu bilmektir. Zikir, bir uyanış, bir bağ ve bir yöneliştir. Bediüzzaman bu hakikati şöyle ifade eder:
“Zikir, kalbi hayatlandırır. Kalbin hayatı ise, iman ve marifet-i ilâhiye ile olur. Gaflet ise kalbi öldürür.”
(Sözler, 15. Söz)
Yani kalbin Allah’ı unuttuğu her an, ruhsal bir ölüm hâlidir. Zikir, bu ölüm hâlinden uyanıştır.
2. “Tebettel İleyhi Tebtîlâ” – Tam Bir Yöneliş
“Tebettel” kelimesi, tam bir kopuş ve tam bir yöneliş demektir. Burada kast edilen, dünyadan el etek çekmek değil; kalben Allah’tan başkasına bel bağlamamaktır. İnsan çalışır, gayret eder, sebeplere riayet eder ama asla sebeplerin esiri olmaz. Çünkü bilir ki neticeyi yaratan Allah’tır.
Bediüzzaman, bu ayeti Risale-i Nur’da şu şekilde yorumlar:
“Tebettül, yani kalben halktan alâkanı kesip, Hâlık ile münasebetini kuvvetleştirmektir. Fânileri bırakıp Bâkîye yönelmektir.”
(Lem’alar, 11. Lem’a)
Üstad’a göre tebettül, zahiri bir inziva değil; kalbî bir özgürlüktür. Kimseye değil, sadece Allah’a dayanmanın adıdır. Bu hâl, kulun en güçlü hâlidir.
3. Fâniden Kurtulmak: Kalbin Esaretten Azadı
İnsan, bazen makamına, bazen malına, bazen de insanlara dayanır. Oysa bu dayanakların hepsi fânidir. Bu yüzden insan, bu geçici dayanaklara bel bağladıkça korkar, üzülür, tükenir. Çünkü fâni olan, kalbi doyurmaz.
Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurur:
“Kim Allah için sever, Allah için buğzeder, Allah için verir ve Allah için men ederse, o kişi imanını kemale erdirmiştir.”
(Ebû Dâvûd, Sünnet 15)
Bu hadis, kalbî bağlılıkların sadece Allah’a ait olması gerektiğini gösterir. Sevgilerimiz, tercihimiz ve yönelişimiz Allah için olmalı ki, kalbimiz gerçek huzura kavuşsun.
4. Risale-i Nur’da “Tebettül”ün Derin Yorumu
Tebettül Risalesi olarak da bilinen 11. Lem’a, tam olarak bu ayetin manasını işler. Bediüzzaman orada şöyle der:
“İnsanın vazifesi ubudiyettir. Ubudiyet ise, sırf Allah’a mahsustur. Halka tezellül, rızkı halktan bilmek, mahlûkları Rab yerine koymak; zillettir.”
Bu satırlar, müminin kalben fâniden kopup, yalnız Bâkî olan Allah’a yönelmesi gerektiğini ilan eder. İnsan ne kadar teveccühü Allah’a çevirirse, o kadar izzetli ve huzurlu olur.
Sonuç: Kalbini Hafifleştir, Yalnız O’na Bağlan
Müzzemmil Suresi’nin bu ayeti, kulun iç dünyasını düzenleyen bir ayettir. Diyor ki:
🔹 Dilinle zikir et, kalbinle bağlan.
🔹 İnsanlara değil, Allah’a dayan.
🔹 Sevgin, yönelişin, umudun sadece O’na olsun.
Çünkü fâni olan her şey değişir, kaybolur. Ama Allah Bâkî’dir, Kadîr’dir, Vedûd’dur. O’na yönelen hiç kimse yalnız kalmaz. O’na bağlanan kalp, her durumda huzur bulur.
Kaynaklar:
- Kur’an-ı Kerim, Müzzemmil Suresi, 8. Ayet
- Tirmizî, Deavât 9
- Ebû Dâvûd, Sünnet 15
- Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, 15. Söz
- Lem’alar, 11. Lem’a
- Mesnevî-i Nuriye, Kalbin ve Ruhun Terbiyesi

