Hoşgörü, insanlık tarihi boyunca toplumların huzur ve barış içinde yaşayabilmeleri için vazgeçilmez bir erdem olmuştur. İslam dini, hoşgörüyü yalnızca bir davranış biçimi olarak değil, aynı zamanda imanın bir tezahürü olarak ele alır. Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sünneti ve İslam alimlerinin eserleri, hoşgörünün İslam’daki merkezi rolünü vurgular. Bu yazıda, İslam’da hoşgörü kavramını ayetler, hadisler ve Risale-i Nur’dan örneklerle inceleyeceğiz.
Kur’an-ı Kerim’de Hoşgörü
Kur’an-ı Kerim, hoşgörüyü Allah’ın (c.c.) bir sıfatı olarak tanımlar ve müminlere de bu erdemi benimsemelerini öğütler. Örneğin, “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin.” (Buhari, İlim, 11) hadisi, İslam’ın insanlara karşı yaklaşımının temelini oluşturur. Ayrıca, “Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.” (A’raf Suresi, 7:199) ayeti, hoşgörünün ve affediciliğin önemine işaret eder.
Bir başka ayette, “Onlar ki, bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcarlar, öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.” (Âl-i İmran Suresi, 3:134) buyrulur. Bu ayet, müminlerin öfke kontrolü ve affedicilik konusunda nasıl bir tutum sergilemeleri gerektiğini açıkça ortaya koyar.
Hadislerde Hoşgörü
Hz. Muhammed (s.a.v.), hayatı boyunca hoşgörüyü yaşamış ve ümmetine de bu erdemi tavsiye etmiştir. Bir hadis-i şerifte, “Allah katında en sevimli amel, az da olsa devamlı olanıdır.” (Buhari, İman, 32) buyurularak, insanların birbirlerine karşı sabırlı ve anlayışlı olmaları gerektiği vurgulanır. Hz. Peygamber (s.a.v.), Mekke’nin fethi sırasında kendisine yıllarca eziyet edenlere bile hoşgörüyle yaklaşmış ve onları affetmiştir. Bu davranış, İslam’ın hoşgörü anlayışının en güzel örneklerinden biridir.
Bir başka hadiste, “Mümin, insanlarla iyi geçinen ve kendisiyle iyi geçinilen kimsedir. İyi geçinmeyen ve kendisiyle iyi geçinilmeyen kimsede hayır yoktur.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/400) buyrulur. Bu hadis, hoşgörünün toplumsal barışın temeli olduğunu gösterir.
Risale-i Nur’da Hoşgörü
Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur külliyatı, İslam’ın hoşgörü anlayışını derinlemesine ele alır. Nursi, hoşgörüyü imanın bir gereği olarak görür ve insanların farklılıklarını bir zenginlik olarak değerlendirir. “Muhabbet, sevgi, hoşgörü, insanları birbirine bağlayan en kuvvetli bağdır.” (Lem’alar, 21. Lem’a) sözüyle, hoşgörünün toplumsal birlik ve beraberliği sağlamadaki rolüne dikkat çeker.
Risale-i Nur’da, özellikle “Zarar vermemek, zarara zararla mukabele etmemek” prensibi sıkça vurgulanır. Bu prensip, hoşgörünün temelinde yatan affedicilik ve sabır anlayışını yansıtır. Nursi, insanların hatalarını affetmenin ve onlara karşı merhametli davranmanın, Allah’ın rızasını kazanmanın bir yolu olduğunu belirtir.
Sonuç
İslam, hoşgörüyü yalnızca bir davranış biçimi olarak değil, imanın bir gereği olarak görür. Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sünneti ve Risale-i Nur gibi eserler, hoşgörünün toplumsal huzur ve barış için ne kadar önemli olduğunu vurgular. Müminler, hoşgörüyü hayatlarının merkezine alarak, hem Allah’ın rızasını kazanabilir hem de toplumda birliği ve kardeşliği sağlayabilirler.
Hoşgörü, insanlığın ortak değeridir ve İslam, bu değeri en güzel şekilde temsil eden bir dindir. Ayetler, hadisler ve Risale-i Nur’dan aldığımız derslerle, hoşgörünün gücünü yeniden keşfetmeli ve bu erdemi hayatımızın her alanında yaşatmaya çalışmalıyız.

