“Peki o inkârcılar bakmazlar mı deveye; nasıl yaratılmış? Göğe; nasıl yükseltilmiş? Dağlara; nasıl dikilmiş? Yeryüzüne; nasıl yayılmış? İşte böyle, sen yalnızca öğüt ver. Senin görevin ancak öğüt vermektir.” (Gaşiye, 17-21)
Kur’ân, insanı yalnızca kalple değil, aynı zamanda akıl ve gözle iman etmeye çağırır. Bu ayetlerde Rabbimiz, insanın etrafındaki âlemleri görerek düşünmesini ister. Bu düşünme, sıradan bir bakış değil; ibret alan, derinlikli bir tefekkür bakışıdır.
🌿 Deveye Bakmak: Basitlikte Derinlik Var
Kur’an, ilk örnek olarak deveyi verir. Çölde yaşayan Araplara bu örnek çok manidardır. Çünkü deve, onların hayatının ayrılmaz bir parçasıdır. Fakat Kur’an diyor ki: “Siz her gün gördüğünüz bu mahlûka hiç düşündünüz mü nasıl yaratıldığını?“
Bediüzzaman Hazretleri, hayvanların yaratılışındaki hikmete sıkça değinir:
“Hayvanlar, bilhassa bazıları; meselâ deve gibi bazı hayvanlar, tam ihtiyaca göre yapılmış birer ilâhî san’at harikasıdır.”
(Sözler, 10. Söz)
Deve, çölde su tutabilen, kum fırtınalarına dayanıklı, ağır yük taşıyan ve azla yetinen bir varlıktır. Bunlar tesadüf olabilir mi? Elbette hayır. Her özelliği, hikmetle yoğrulmuş bir kudret eseridir.
☁️ Göğe Bakmak: Boşlukta Bir Kudret Nakşı
Kur’an, ikinci olarak göğe dikkat çeker. İnsan başını kaldırdığında, onun karşısında sonsuzluk gibi duran gökleri görür. Ne direk var, ne destek. Ama devasa bir kubbe gibi başımızın üstünde durur.
Efendimiz (s.a.v.) buyurur:
“Göklerin ve yerin yaratılışını düşünen bir kimse, sonunda cehennemden kurtulur.”
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/172)
Bediüzzaman şöyle der:
“Semavatın (göklerin) yıldızlarla süslenmesi, bir Sultan-ı Zülcelâl’in saltanatını ilan eder.”
(Sözler, 10. Söz)
Yani göklere bakmak, sadece yıldızlara hayran kalmak değildir. Onların ardındaki kudreti ve sanatı anlamaktır. Tefekkürle göğe bakan bir göz, Allah’ın azametini okur.
🏔️ Dağlara Bakmak: Sabitliğin ve Kudretin İşareti
Dağlar, yeryüzünde hem fiziksel dengeyi sağlar hem de Kur’an’da sebat ve dayanıklılığın sembolüdür. Kur’an’da şöyle geçer:
“Dağları sabit tuttuk ki, onlar yeryüzünde sarsılmasınlar.”
(Enbiya, 31)
Bediüzzaman, dağları Allah’ın kudret ve hikmetine birer işaret levhası olarak görür:
“Dağlar, yeryüzünün direkleri gibidir. Hem erzak ambarları, hem menba-ı madenlerdir. Hem de Allah’ın azametli kudretine delildir.”
(Şuâlar, 5. Şuâ)
Yani dağlara bakarken, onları sadece “doğal oluşumlar” gibi değil, kudretin heykelleri gibi görmek gerekir.
🌍 Yeryüzüne Bakmak: Serilen Bir Sofra Gibi
Son olarak Kur’an, insanı yeryüzüne bakmaya çağırır. O yeryüzü ki; bağlarla, bahçelerle, nehirlerle, dağlarla bezenmiştir. İnsanın yaşayabileceği en uygun şekilde hazırlanmıştır.
Efendimiz (s.a.v.) buyurur:
“Yeryüzü bana mescid ve tertemiz kılındı.”
(Buhârî, Teyemmüm, 1)
Bediüzzaman bu âyeti şöyle tefsir eder:
“Yeryüzü, bir sefergah-ı Rabbani, bir misafirhane-i Rahmanîdir. Üzerindeki nimetler, rahmetin cilveleridir.”
(Sözler, 23. Söz)
Yeryüzü sadece üzerinde gezdiğimiz bir toprak değil; ilâhî bir sofra, bir nimet yurdu, bir iman sahnesidir.
📣 Ey Peygamber! Sen Sadece Öğüt Ver
Bu ayetlerin sonunda, Rabbimiz Peygamberine ve onun şahsında bütün davetçilere şunu hatırlatır: “Senin görevin sadece öğüt vermektir. Hidayet vermek Allah’a aittir.“
Bu, davet görevini yapan herkes için bir teselli kaynağıdır. Zira insanın kalbini açan da, onu imanla dolduran da ancak Allah’tır.
Sonuç: Bakmakla Görmek Arasındaki Fark
Kur’an, bizden yalnızca bakmamızı değil; düşünerek, hissederek, ibretle bakmamızı ister. Deveye, göğe, dağlara, yeryüzüne bakarken; onların arkasındaki sanatkârı görmek, asıl gayedir.
Bediüzzaman bu hali şöyle özetler:
“Bir ağaca bakar, onda sanat-ı ilahiyeyi görür. Bir çiçeğe bakar, onda rahmet-i Rabbaniyeyi okur.”
(Sözler, 23. Söz)
🌌 Sen de bir bak…
Gördüğün her şey, seni Yaratan’a dair bir işaret taşır. Tefekkürle bakarsan, gökyüzü susmaz, dağlar konuşur, yeryüzü hikmetle fısıldar…

